2018 Ekonomik Krizi, Ekonomi

Ekonomide ekseni kayan seçmen

Pandemi ikinci dalga sınırında iken ekonomik kaygılar yükseliyor. Peki hükümet bu kaygılara neden bu kaygıların karşılığı olmayan siyasi manevralarla yanıt veriyor?

Ankara’daki siyasi söylem ve aksiyonun giderek, Ayasofya’nın yeniden camiye dönüştürülmesi gibi çekirdek muhafazakâr kesimlere hitap eden adımlarla çoğaltılması sürpriz gibi gelse de son kamuoyu yoklamaları nedenini ortaya seriyor.

Öyle ya, bundan tam bir yıl önce Ayasofya’nın yeniden camiye dönüştürülmesi talebini seslendiren yurttaşlara, Cumhurbaşkanı Erdoğan katı bir duruş sergileyerek, “Onun bizim için faturası çok daha ağırdır. Ben bir siyasi lider olarak bu oyuna gelecek kadar istikametimi kaybetmedim” demişti.

Ne olmuştu ki bu duruş 180 derece değişmişti?

MetroPOLL Araştırma’nın ağustos ayındaki saha sonuçları, iktidarın siyasi söylem ve eylemdeki çekirdek muhafazakarlara odaklanma nedeninin ekonomi olduğunu söylüyor.

“Turkey’s Pulse, Turkey’s Economy & The Istanbul Convention” adlı araştırmada, ülkenin gidişatını iyi mi kötü mü, nasıl gördükleri sorulan katılımcıların yüzde 62.3’ü “kötüye” doğru olduğunu söylerken, MetroPoll Araştırma bunun 2011’den bu yana en yüksek değerlerden biri olduğuna işaret ediyor. “Kötüye gidiş” görüşünde olanların Türkiye’nin başkanlık rejimine geçtiği 2018’den itibaren son 5 yılda görülen en yüksek değerlerde seyrettiğini de not etmek gerekiyor.

Gidişatın “iyiye” doğru olduğunu yanıtlayanların oranının Ağustos’ta sadece yüzde 23’lük bir dilimde olması kayda değer.

“Türkiye’nin en büyük sorunu nedir?” sorusuna yanıtların yüzde 47’si “ekonomi”, yüzde 14’ü ise “işsizlik”. Ekonomi toplamda yüzde 61’lik değerle ilk sırada, yüzde 13.6’lık “pandemi” yanıtının önünde.

İzleyen anket sorusu var ki o da “Kişisel olarak karşılaştığınız en önemli sorun nedir?” sorusuna verilen “Ekonomi” ve “işsizlik” yanıtlarının toplamı, 2016’dan beri giderek yükseliyor olması. Pandemi öncesinde Şubat’ta yüzde 69.8 gibi son 4 yılın en yüksek seviyesine çıkıyor. “Pandemi” ile “sağlık” yanıtları nisan ayında yüzde 19.9 ve yüzde 8.3, toplamda yüzde 28.2 ile ikinci büyük sorun olarak ikinci sıraya yükseldiği için “ekonomi” ve “işsizlik” yanıtı toplamda yüzde 52.2’ye geriliyor. Haziran sonrasında da görülüyor ki; ekonomi yeniden sorun olarak yükseliyor.

Ekonomide gelir kaybı ve yüksek enflasyon gibi sorunlar refah kaybına yol açıyor. Bunun toplumda karşılığı gelen yanıtlardan görülüyor. “Son bir yılda sizin veya ailenizin yaşam standartları/refahı nasıl değişti?” sorusuna verilen yanıtların Türkiye’nin başkanlık rejimine geçtiği 2018’in ikinci yarısından sonra bozulduğu görülürken, “kötüleşti” diyenlerin oranı rekor yüksek seviyelerden birinde, yüzde 63.4’te.

Peki, “bozuldu” diyenler bir sonraki seçimde davranışını etkileyecek mi? “Evet” diyenler yüzde 66.6’da. 2018 Haziran seçimlerinde AK Parti’ye oy vermiş olup yaşam standardının “kötüleştiğini” söyleyenlerin yüzde 56.1 “evet, etkiler” diyor.

Karamsarlar güç kazanıyor

Peki yaşam standardı ya da refahları konusunda gelecekte ne bekliyorlar?

Karamsarlar çoğunlukta; “kötüleşecek” diyenler yüzde 56.6 iken, “iyileşecek” diyenler yüzde 14.4’te. Çarpıcı olan, Mayıs anketinden Ağustos anketine bu durumun hızla kötüleşmiş olması. “Kötüleşecek” diyenlerin oranının Mayıs’ta yüzde 39.5 iken, Haziran’da yüzde 42’ye, Ağustos’ta yüzde 56.6’ya tırmanması kayda değer. Muhtemeldir ki; pandemide karantina koşullarının gevşetilmesi sonrasında kendi ekonomik yaşamlarında geleceğe umutla bakabilecek bir normalleşme göremiyorlar.

2018 parlamento seçimlerinde AK Parti ve MHP tercihinde bulunan seçmenlerin kabaca üçte biri, gelecekte kendisi ya da ailesinin yaşam standardı ya da refahı için “kötüleşecek” diye bakıyor.

Benzer tablo “Gelecek yıl Türkiye’nin ekonomik durumu nasıl değişecek?” soruna verilen yanıtlarda da gözleniyor. Bu soruya katılımcıların sadece yüzde 23.6’sı “iyiye” derken, yüzde 58’i “kötüye” demiş; bu karamsar bakış son beş yılın en yüksek değeri. AK Parti ve MHP’ye oy vermiş katılımcıların kabaca üçte biri “kötüye gidişat” düşüncesinde.

Hemen şu soru akla geliyor; vatandaş ekonominin yönetiliş biçiminden, yöneteninden memnun mu?

“Son dönemde ulusal ekonominin iyi mi kötü mü yönetildiğini düşünüyorsunuz?” sorusuna gelen yanıtların yüzde 26.6’ı “iyi yönetiliyor” derken, yüzde 68.3’ü “kötü yönetiliyor” diyor.

Yine “can alıcı” noktası, 2018 Haziran seçiminde kullandıkları oylara göre AK Parti seçmeninin yüzde 54.5’i “iyi yönetiliyor” derken, yüzde 38.3’ü “kötü yönetiliyor” diyor. O seçimde oyunu MHP’ye kullanmış katılımcıların yüzde 57.8’i ekonominin kötü yönetildiğini düşünüyor.

Ya ekonomiyi yöneten Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın performansı? “Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın ekonomi yönetimini ne derece başarılı buluyorsunuz?” sorusuna yanıt şöyle; Yüzde 6’sı “çok başarılı”, yüzde 21.7’si “başarılı” olmak üzere katılımcıların toplamda yüzde 27.72’si başarı hanesine yazmış.

Yüzde 29.5 “Başarısız” ve yüzde 34.8 “çok başarısız” olmak üzere toplamda yüzde 64.3’ü başarısız hanesine işaret etmiş.

2018’de AK Parti’ye oy kullanan katılımcılar içindeki oran ise yüzde 56.1 başarı hanesinde, yüzde 32.9 başarısız hanesinde yer almış. Yüzde 11.1’i ise ya yanıt vermemiş, ya da “fikrim yok” demiş.

Peki iktidar destekçisi MHP’de nasıl durum? 2018’de MHP’ye oy kullanan katılımcıların yüzde 35.5’i başarı hanesinde, yüzde 54.8’i başarısız hanesinde değerlendirmiş.

“Doların durumu”

Güncel döviz kuru yükselişine halkın bakışı ilginç sonuçlar içeriyor. Bununla günlük siyasi söylem ve hamaseti açıklamak mümkün.

Bakın nasıl?

“Doların yükselişinde hangi şu görüşü kendinize yakın görüyorsunuz?” sorusuna iki seçenek sunulmuş; birincisi, “hükümetin hatalı ekonomi politikası”, ikincisi de “Yabancı güçlerin Türkiye üzerine oyunları”.

Hükümetin hatalı politikaları gerekçesini doların yükselişinde kendilerine yakın bulanların oranı yüzde 48.2

Dış güçlerin oyunu gerekçesini doların yükselişinde kendilerine yakın bulanların oranı yüzde 43.2

Yanıt vermeyen, fikri olmayanlar ise yüzde 8.5

Bu sorunun ayrıntılarında bana çarpıcı gelen noktalar oldu. Örneğin, hükümetin hatasını bunda etken gören AK Parti’ye oy vermiş katılımcıların oranı yüzde 19.4 iken, MHP’lilerin oranı yüzde 30.5. Diğer taraftan “dış güçlerin oyunu” söylemini benimseyen CHP’lilerin oranı ise yüzde 18.9

İşte bu yüzden, hükümet kendi başarısızlığının, ekonomi politikası hatalarını kamuoyuna “dış güçlerin oyunu” olarak sunmaya deva ediyor, bu retorik devridaim makinası gibi çalışıyor. IMF’nin küresel krizde rezerv ihtiyatı için tüm ülkelerden talep ettiği potansiyel ihtiyat taahhüdünü çarpıtarak, ‘IMF’nin Türkiye’den para istediği, vereceğiz denildiğinde de almaktan vaz geçtiği’ biçiminde tekrar tekrar halka anlatmanın siyasette gün kurtarıcı bir karşılığının olduğu çok açık. Zira “dış güçler” söyleminin başta CHP seçmeni olmak üzere tüm muhalefet partileri içinde de “alıcısı” var.

Dolar’dan kime ne?

Bitmedi; doların yükselişinden kimler rahatsızlık duyuyor?

Soru şu: “Doların yükselişi sizi endişelendiriyor mu?”

Ankete yanıt verenlerin yüzde 77.9’u “evet, endişelendiriyor” diyor. 

AK Parti’ye oy vermiş anket katılımcıların yüzde 59.7’si “evet” demiş, yüzde 40.3’ü “hayır”. MHP seçmeni içinde de yüzde 27.1’i “hayır” diyor. Diğer partilerde ise “hayır” diyenlerin oranı yüzde 10’u geçmiyor.

Peki “Doların yükselişinden ülkede kimler endişelenmeli?”

İki seçenek var; birincisi “herkes”, ikincisi ise ekonomiyi yöneten bakanın bakış açısını taşıyor “dolar kazanan/dolarla işi olan”. İkinciyi işaret edenler sadece yüzde 21. Yüzde 75’lik büyük bir çoğunluk “herkes” demiş ki doğrusu bu.

AK Parti’ye oy kullanmışlar arasında yüzde 38.3, MHP’ye oy kullanmışlar arasında ise yüzde 29 ikinci yanıtı tercih etmiş. Muhalefet partilerinde bu seçeneği söyleyen oranı kabaca yüzde 5’i geçmiyor.

Vatandaştan al haberi

Ekonomistleri, analistleri, mali işlerle uğraşanları bunaltan soru “dolar ne olur?” sorusudur. Peki halk ne diyor?

MetroPOLL sormuş: “Gelecek aylarda sizce dolar hangi yöne hareket edecek?”

“Çok yükselir” yüzde 18.8, “Yükselir” yüzde 49.3, “Değişmez” yüzde 12.2

“Çok düşer” yüzde 1.6, “Düşer” yüzde 10.2, “Fikri yok/yanıt yok” yüzde 7.3

Sonuç yüzde 68.1’e yüzde 12.5

İlginç biçimde, 2018 seçiminde AK Parti’ye oy verenlerin yüzde 47’si, MHP’ye oy verenlerin de yüzde 52.6’sı ‘yükselen’ tarafa oy vermiş.

Tablo böyleyken sormak gerekir öyle değil mi? “Nasıl tasarruf ediyorsunuz?” diye.

Katılımcıların yüzde 79’u tasarruf edemiyoruz derken, yüzde 8.7’si altına yatırım yaparak, yüzde 2.6’sı dövize yatırarak tasarruf ettiğini söylüyor. Yüzde 3.4’erlik iki dilim ‘alternatif yatırım araçlarına’ ve banka hesabına diyerek yanıtlamış.

Altın ve döviz diyen kesimin toplam katılımcıların yüzde 11.3’ü olduğunu unutmadan, parti kırılımına bakıldığında; 2018 seçiminde AK Parti’ye oy verenlerin yüzde 12.9’u altın, yüzde 2.9’u döviz olmak üzere yüzde 15.8’i ulusal para dışına yatırım yaptığı görülüyor. Bu oran CHP seçmeninde sırasıyla yüzde 6.1 ve yüzde 2.6 olmak üzere toplam yüzde 8.7. Yani AK Parti’ye oy vermiş olanların yarısı kadar.  MHP’ye oy vermiş olanların da sırasıyla yüzde 10.4 ve yüzde 3.2 olmak üzere toplam yüzde 13.6’sı.

Malum, nihai tasarrufçunun altına yaptığı yatırım, döviz ödenerek ithal edilen altınlarla karşılanıyor. Her ilave gram altın tasarrufu ithalat demek. İthalat demek döviz ihtiyacı demek. Döviz ihtiyacı demek döviz arzının yetersizliğinde kurun yükselmesi demek.

Ancak döviz kurundaki yükselişi  “dış güçlerin oyunu” diye gören hatırı sayılır bir seçmen grubunun bir bölümü aynı zamanda tasarruflarını altın ve dövize yatırıyor.

Merkez Bankası verilerine göre, yılbaşından bu yana (4 Eylül haftası) yerleşiklerin bankacılık sisteminde tuttuğu döviz miktarı 24 milyar dolar artarken, bunun 15 milyar dolarının (254 ton) altın olduğu görülüyor.

Ayrıca, fiziksel altın ithalatında da rekor görülüyor; yılın ilk yedi ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 93 artışla 136 ton altın ithal edildi. Darphane ise yılın ilk yedi ayında geçen yıla göre yüzde 117 artışla 44.5 ton altın sikke bastı. Türkiye’deki madenlerden çıkarılan altın miktarı ise bunun yarısı kadar.

Gelelim sonuca;

İktidar seçmen nezdindeki ekonomik mutsuzluğun farkında. Artan mutsuzluğu frenlemek için, “dış güçler” gibi yönetim kifayetsizliğini dışsallaştırma çabası güden bir söylemi devam ettirirken, diğer taraftan da ekonomideki kötü gidişatın parti tabanındaki çekirdek milliyetçi-muhafazakâr kesimlerde çözülme yaratmaması için Ayasofya gibi, komşularla diplomatik gerilimler gibi manevralara girişiliyor.

Pandemi ile artan ekonomik kaygılara verilen yanıt politik manevralar ve gerilimler. Zira ekonomik sorunlara yanıt verme kapasitesi kurumsal olarak da politik olarak da kalmadı. Ortaya çıkabilecek reçetenin “müşterisinde” de güven kalmadı.

MetroPOLL anketinde sorulan kapsamlı ve çapraz sorular gösteriyor ki; toplum her şeyin farkında. Beklentiler de karamsar. Ekonomi yönetimine de güven yok.

“Ekonominin yüzde 51’i psikoloji, sosyoloji” diye her gün “dünden daha iyiyiz, önceki aydan daha iyiyiz” retoriğini dillendiren Ankara’nın bu söyleminin işe yaramadığı da açık.

Tüm medya kanallarını kontrol altında tutan, gazetecileri habercilikleri yüzünden hapse atan, sosyal medyayı kontrol altında tutmak için apar topar yasalar çıkaran, en küçük ekonomik birimlerin bile ekonomik sorununu dile getirmekten imtina ettiği bir korku imparatorluğu kuran iktidarın şunu kendine sorması gerekmiyor mu: “Neden kendi seçmenim bile bana inanmıyor?”

“Ekonomi’nin yüzde 51’i”, Ankara’da ekonomiyi yönetenlerin sandığı gibi “psikoloji, algı” değil, “güvendir”. Korku imparatorlukları güven sağlamaz.

Muhalefete düşen ise bu iktidar tablosunda oluşan “gelecek daha kötü olacak” karamsarlığına karşı “tüneldeki ışığı” göstermektir.  

Uğur Gürses