İçinde yaşadığımız ekonomik krizin getireceğini bildiğimiz ve kesin olan tek şey şu: Türkiye’de yoksulluk büyüyecek.
Hem hızla yükselen enflasyon, hem de gelir ve iş kayıpları yoksulluğu büyütecek. Eşitsizliği artıracak.
4-7 Ekim tarihleri arasında Burdur’un Ağlasun ilçesinde bulunan Akdağ eteklerindeki antik kent olan Sagalassos yakınlarında bir çalıştaya katıldım.
Çalıştayın konusu şuydu: Globalleşmenin Gölgesinde Eşitsizlikler
Çalıştayı düzenleyen de İTÜ Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi İTÜESAM’dı.
Çalıştay boyunca kaldığımız Sagalasoss Lodge‘daki odamdan görünen manzara şuydu:
Çalıştaya katılan sevgili Aysit Tansel, Hasan Hüseyin Korkmazgil’in eşinin Ağlasunlu olduğunu ve şiirlerini de burada yazdığını hatırlattı.
Bu panoromaya bakarken Korkmazgil’in şu dizeleri aklıma takılıverdi.
“Ağlasun dedikleri bir yaşlı çınar
iki kerpiç
dağbaşında
bir tenha pınar…”
…/…
Hepimiz “aynı pencereden” bakıyoruz ama farklı eşitsizliklerin içindeyiz; Gelir, servet, fırsat, tüketim eşitsizlikleri hemen çok yakınımızda.
Ekonomik durgunluk, yükselen enflasyon, artan işsizlikle beraber bu eşitsizlikler çok daha fazla belirginleşecek.
Bu açıdan çalıştaydaki tartışma başlıkları önemli bir bölümüne pencere açıyordu.
Çalıştayın açış konuşmasını Öner Günçavdı yaptı.
Birinci oturumda Cem Başlevent, “Türkiye’de servet dağılımının gelir anketine dayalı tahmini ” üzerine konuştu.
İkinci oturum Ayşe Aylin Bayar ve Öner Günçavdı tarafından hazırlanan “Türkiye’de erken sanayisezleşme ve yoksulluk” çalışması idi. Aylin Bayar tarafından sunuldu.
Üçüncü oturumda Haluk Levent tarafından “Teknolojik Dönüşüm, dijitalleşme ve Küresel Eşitsizlik” başlığı altındaki sunum yapıldı.
İlk gününün ikinci diliminde ana tema “Türkiye’de Eşitsizlik ve Yoksulluk Çalışmaları” başlığı idi. Dördüncü oturumda Seyfettin Gürsel “Türkiye’de Yoksulluk ve Ölçüm Sorunları” üzerine konuştu.
Beşinci oturumda, İnsan Tunalı “Türkiye’de HİA ve GYKA verilerinin sorunları” üzerine sunum yaptı.
İlk günün son sunumunu Aysit Tansel yaptı: “Eğitimin Parasal Getirisi”
İkinci güne, Sezgin Polat, Ozan Bakış ve Mustafa Ulus tarafından hazırlanan “Asgari Ücretteki Değişimin Çalışma Süresi ve Refaha Etkisi” Mustafa Ulus tarafından sunuldu:
Bir sonraki oturumda Fatma Doğruel ve Suut Doğruel tarafından sunulan “Türkiye’de Bölgelerarası ve Sektörler arası Verimlilik ve Ücret Farkları” başlıklı çalışma vardı.
Günün ve çalıştayın son sunumu Alpay Filiztekin tarafından yapıldı: “Türkiye’de Tüketim Dağılımı”.
Çalıştaydaki tüm sunumların Aralık ayında EfilJournal‘da yayımlanacağı bildirildi.
Sagalassos Çalıştayı’nın devamındaki ödül, Burdur Müzesi ve Sagalassos Antik Kenti’nin gezilmesi oldu.
Burdur Müzesi, küçük ölçekte de olsa iyi düzenlenmiş ama az sayıda eserle zengin bir müze sayılır.
Sagalassos’tan çıkan ve Burdur Müzesi’nde sergilenen Roma imparatorları Hadrianus ve Marcus Aurelius büstleri etkileyici
Hadrian
Marcus Aurelius
Sagalasoss gördüğüm antik kentler içinde en çok etkileyici olanlardan biri. 2005’ten başlayarak Koç Grubu’nun (Aygaz) desteği ile Antoninler Çeşmesi ayağa kaldırılmış.
Sagalassos ile ayrıntılı bilgi için buraya bakın.
Aktüel Arkeoloji Dergisi‘nin belgeseli için de buraya.
Sagalassos’u kazan arkeolog Marc Waelkens şöyle anlatıyor:
“ Sagalassos’ta unutulmaz pek çok anı yaşadım. Kente, dostum Stephen Mitchell ile ilk gelişimizi çok iyi hatırlıyorum. 1983 senesi, Ağustos’un 23’üydü. Sabah erken -yedi buçuk sularında-, kente vardığımızda ören yeri tamamen boştu; yalnızca bekçi Mehmet bizi karşıladı, hemen çay yaptı ve birlikte keyifle içtik. Günün o saati Sagalassos’ta gün ışığının en güzel olduğu zamandır. Her yerde anıtlar gördük, bazıları metrelerce ayakta. Bunların arasında devrilmiş sütunlar ve heykel kaideleri yatıyordu. Uzakta tiyatroyu keşfettik; yeri itibariyle, Türkiye’deki en romantik harabelerden birisiydi. Bu karşılaştırmayı yapabilirim, çünkü hemen hemen tümünü gördüm. O sabah, yeri kaplayan cam ve seramik parçalarını kırmaktan korkarak, anıttan anıta gezdik.
Bir avcı kuş, o günün büyüsünü artırırcasına, kanatlarını açmış üzerimizde dönüyor,
ara sıra hızla avına dalıyordu. Bu benim Sagalassos’u ilk ziyaretimdi. Her şey böyle başladı. Bir Spirou çizgi roman macerasının, Truva’nın keşfi ile ilgili dört sayfasını okuyup, babasına büyüyünce Türkiye’de kazı yapacağını ilan eden altı yaşında bir oğlan çocuğunun rüyası gerçek oldu.”
“Sagalassos’u ilk ziyaretimle hayatım tamamen değişti. Ondan sonra geçireceğim tüm mutlu ve hazin zamanların da temeli oldu bu ziyaret. O gün ve sonrasında pek çok büyülü an yaşadım. İlk ziyaretimizde, minibüsümüzün iki metre önünde uçan bir kartalla, adeta bizzat Zeus’un koruması altında, Ağlasun’a kadar geldik. Bununla başlayan unutulmaz anlardan bir diğeri de, bir gün, sabahın ilk saatlerinde, Antoninler Çeşmesi’ne ait “küçük” Dionysos heykelinin başını çevirdiğimde, tanrının bana gülümsemesiydi. Sanki on dört yüzyıl sonra gün ışığını tekrar gördüğü için minnettardı.”
Bir dağ yamacında kurulu olan Sagalassos’taki antik tiyatro en yüksek kesimde yer alıyor; buradan aşağıya doğru Ağlasun tarafına bakınca olağanüstü güzel bir tablo karşısında sonsuzluk duygusu kaplıyor insanı…
Ağlasun Ay Şafağı adlı kitabında nehir şiirinin başında Yunus Emre’den şu dizeler yer alıyordu Hasan Hüseyin Korkmazgil’in:
“Geldi geçti ömrüm benim şol yel esip geçmiş gibi.
Hele bana şöyle geldi şol göz yumup açmış gibi”
“Sagalassos Çalıştayı” için bir yorum