Ekonomi

‘Endişeli’ merkez bankacılar işbaşında

Merkez Bankası’nın yılın ikinci Enflasyon Raporu sunumuna katıldım. Bankanın 2024 yılsonu enflasyon tahmini 2 puan yukarı çekildi: Yüzde 38.

2025 ve 2026 tahminleri ise değiştirilmedi; sırasıyla yüzde 14 ve yüzde 9 seviyesinde korundu. Tahmin aralıklarının alt ve üst noktaları da 2024 yılı için yüzde 34 – 42, 2025 yılı için ise yüzde 7- 21 olarak yer aldı.

Şubat ayındaki tahmin aralıkları ise 2024 için yüzde 30-42,  2025 için yüzde 7-21 aralığında idi.

Banka, yılın ilk 4 ayına dair tahminlerinin yukarı yönlü aşıldığını, ancak mevsimsellikten arındırılmış ortalama aylık enflasyonun yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 2,5 civarına, son çeyrekte ise yüzde 1,5’in bir miktar altına gerileyeceğini öngörmeye devam ediyor.

2024 yılsonu enflasyon tahminini yüzde 36’dan yüzde 38’e çekmesinin kaynakları ise şu şekilde sıralanmış:

Peki neden “enflasyonun ana eğilimi” 1.8 puan yükselmiş?

Banka raporda şöyle açıklıyor: “2024 yılı tahmin güncellemesinde öne çıkan başlıca unsur başlangıç koşullarındaki güncelleme olmuştur. Şubat ve mart aylarında görülen döviz kuru beklentilerindeki geçici bozulma döviz kuru, talep ve beklenti kanalıyla enflasyonu etkilemiş ve enflasyon ana eğiliminde ocak ayından sonra öngörülen yavaşlamanın sınırlı kalmasına neden olmuştur.”

Bu açıklama, piyasada gözlenen “seçimden sonra kuru bırakacaklar” temalı bekleyişler ile “seçimden her şeye zam gelecek” bekleyişleri ile kur ve talep yapısını etkileyen gelişmelerin özeti.

Yüzde 38’lik yılsonu enflasyon tahmini gerçekleşmeyle son bulur mu?

Para politikasının gecikmeli etkisinin olduğu hesaba katılırsa; tahmin bandı içinde bu mümkün. Yani yüzde 40’a yakın bir seviyede sonlanması mümkün.

Bugünkü (9 Mayıs 2024) toplantıdan aldığım izlenim, Para Politikası Kurulu’nun tahminlerinin ‘prömiyeri’ Ağustos-Eylül dönemine tarihlenmiş. Ağustos sonunda duruma bakacakları anlaşılıyor.

Peki neyi görecekler? Birincisi TL’nin seçim sonrası gösterdiği istikrar devam edecek mi? Yerleşiklerin portföy tercihleri TL’ye akmaya devam edecek mi? Ama en önemlisi tahmin ettikleri gibi çıktı açığı Haziran sonrası negatife dönüp dezenflasyon sürecinin en önemli bileşeni olarak kendini gösterecek mi? Yani enflasyonun ana eğilimi “dezenflasyon başladı” sinyalini gümbür gümbür verecek mi?

İzlenimlerim:

Gerek Enflasyon Raporu’nun içeriği gerekse bunun sunumu ile Başkan Fatih Karahan’ın sade ve kendine güvenli anlatımı, sorulara verdiği net yanıtlar yukarıdan aşağıya (kurumsal yatırımcılar, profesyonel yatırımcılardan bireylere uzanan kademede) ciddiye alınacak bir kulvarda oldu.

En önemlisi toplantının rapor ve sunuma dair soru yanıt bölümünde doğrudan yanıtlamaya geçilmesi, Merkez Bankası iletişimi açısından çok önemi bir eşik atlamasını getirdi.

2011’de Erdem Başçı’nın başkan olarak atanmasıyla başlayan “üç soru al, top çevirerek istediğin yanıtı ver, soruya önündeki tabletten uzmanlarca teknik destek suflesi verilsin” dönemi sona erdirildi. Merkez Bankası sunumlarını ‘gargaraya’ boğan, kendine güvensiz bir merkez bankası iletişimi fotoğrafı sunan bu durum sonlandırıldı.

PPK üyelerinden üçü, ki ana politika kurgusunu yapanlar, oradaydı. Üçünün de hallerinden aldıkları kararların sonuçlarının mali piyasadaki etkisinden memnun oldukları, bunun da enflasyona yansımasını ‘temkinli bir memnuniyetle’ ve sabırla beklediklerini düşündürdü.

Bir varsayımın anatomisi mi? Asgari ücret artmasın mı?

Bir başka ilginç tartışma konusu da asgari ücretin yılda bir belirlenmesi konusu üzerineydi.

Bankanın hükümete yazdığı 5 Nisan tarihli mektupta: “Dezenflasyon sürecinde para ve maliye politikalarının eş güdümü büyük önem arz etmekte olup öngörülebilirliğin artmasını sağlayan Orta Vadeli Program (OVP, 2024-2026) ile somutlaşmış olan kamu politikalarına dair varsayımlar TCMB’nin enflasyon tahminlerine yansıtılmıştır. Bu kapsamda, asgari ücretin yılda bir kez güncellenmesi, yönetilen/yönlendirilen fiyatlar ile ücret ve vergi ayarlamalarında OVP’de sunulan enflasyon tahminlerinin gözetilmesi ve para politikasındaki sıkı duruşun ihtiyatlı maliye politikası ile desteklenmesi, öngörülen dezenflasyon patikasının tesis edilmesi açısından kritik bir önem taşımaktadır” deniliyordu.

Bugün (9 Mayıs) açıklanan ikinci Enflasyon Raporu’nda bu konuya şöyle değinilmiş: “Diğer yandan, mevsimsellikten arındırılmış reel kazanç endeksindeki ılımlı artış son çeyrekte sektörlerin geneline yayılmıştır (Grafik 2.3.14). 2023 yılında nominal ücret artış oranının bir önceki yıla göre daha yüksek olmasında, asgari ücret ayarlamasının yılda iki defa yapılması ve geçmiş enflasyona endeksleme davranışı etkili olmuştur. Asgari ücret artışının yurt içi talebi desteklediği ilk çeyrek sonrasında iktisadi faaliyette öngörülen daha ılımlı seyir ve ilave ücret güncellemesi olmamasının reel birim ücretler kanalıyla dezenflasyon sürecini destekleyeceği değerlendirilmektedir.”

Bugünkü toplantıda bu konu sorulduğunda, Başkan Karahan’ın yanıtı şöyle oldu:

“Asgari ücret konusu TCMB uhdesinde olan bir konu değil. Karar verici de değiliz, taraf da değiliz, görüşmelerin de bir tarafı değiliz. Bir tavsiye verilmesi de söz konusu değil. Biz enflasyon tahminlerimizi yaparken birtakım varsayımlarda bulunmak durumundayız. Belirlediğimiz hedefler var; bunu revize edeceksek etmeyeceksek tabi ki bir görüş oluşturmak zorundayız. Bir varsayım yaptık, bunu da yapılan açıklamaları gösterge olarak aldık. Bu çerçevede de tek asgari ücret artışı olacağı dillendirildiği için biz bunu varsaydık, bunun iletişimini yaptık. Ama genel olarak ücret konusunda şunu söyleyeyim; şu anda ücretlerin yüksek enflasyondan dolayı erimesi söz konusu. Bizim birinci olarak yapmamız gereken şey enflasyonu düşürmek.” 

Ne sordum?

Soru-yanıt bölümünde Merkez Bankası Başkanı Karahan’a sorduğum sorunun arka planı şuydu: Madem Merkez Bankası ve politika yapıcılar kamuoyunun enflasyonun düşeceğine dair beklentilerini olumlu yönde etkilemek, beklentileri yönetmek istiyor, o halde verilerin daha şeffaf ve daha erişilebilir olması, ikna edici bir çeşitlilikte olması gerekiyor. O yüzden Merkez Bankası TÜİK ya da politik otorite konuşarak, örneğin TÜİK tarafından yayımı durdurulan madde fiyatlarının yeniden yayımlanması için girişimde bulunmayı düşünüyor muydu?

Madem enflasyonun yapısına ve seviyesine dair beklentiler bozuk, daha fazla şeffaflıkla bu bir ölçüde giderilebilirdi.

Hatta yine bun şeffaflıkla bağlantılı olarak; madem Merkez Bankası para politikasının işleyişi konusunda daha fazla ikna edici olmak istiyor, bunun daha ölçülebilir olması için daha şeffaf olması işleri kolaylaştırmaz mıydı? Örneğin bu toplantıda sunumda da yer aldığı görülen; TL hesaplarının oranının artması, TL’ye geçişin arttığı anlatımının verilerle ikna edici olmasının bir yolu da KKM’nin bakiyesinin dolar karşılığını düzenli olarak açıklamak olurdu. Ki KKM’nin çözülmesine dair somut tartıyı herkes yapabilsin.

Başkan Karahan, TÜİK’in madde fiyatlarını yeniden yayımlaması konusunda bankanın fikrini söylemedi. Bunun TÜİK’in işi olduğunu söyledi. Ancak atandığından bu yana geçen kısa dönemde eleştirileri kaydedip çözüme kavuşturmasına tanık olduğum için, bunu da kaydettiğini düşünüyorum. Muhtemeldir ki çözüme yol alma konusunda iç kanallara bakacaktır.

KKM verilerinin şeffaflığı konusunda ise net yanıt aldım. Bana yanıt verirken, ilk defa şunu kamuoyuna açıklamış oldu: Ağustos ayında 140 milyar dolar olan KKM büyüklüğü bugün 70 milyar dolara gerilemiş. Bu kalan 70 milyar doların da yüzde 95’i döviz dönüşümlü KKM’ler imiş.

Açıklanması ve politikaların işlerliğinin turnusolü da KKM verilerinin 4 kategoride açıklanması olacak. TL dönüşümlü-Döviz dönüşümlü büyüklükleri, KKM’lerin bireysel hesaplar-kurumsal hesaplar olarak ikinci kırılımının açıklanması.

Merkez Bankası Başkanı Karahan başka bir soruya yanıt verirken, Merkez Bankası’nın bir döviz kuru hedefi ya da belli bir seviyede tutma çabası olmadığını vurguladı. İkinci bir soru hakkım olsaydı şunu sorardım. Nominal kur konusunda bir hedef, seviye yok ama acaba reel efektif kur seviyesi olarak gözettiğiniz bir seviye var mı? Örneğin 2003=100 bazlı TÜFE temelli reel efektif kur seviyesi Nisan 2024 değeri 59’da. TL’nin değerlenme sürecinde endeks ne olursa burada alarm zilleri çalacak? 80 mi, 90 mı, 100 mü?

Sorularım ve aldığım yanıtlar şurada:

“Endişe sektörü”

Başkan Yardımcısı Cevdet Akçay enflasyon tahmin aralığı konusunda şunları söylerken, “endişe sektöründeyiz” diye bir vurgu yaptı. Önce dediklerine bakalım:

“Talebin nasıl daralmaya başlayacağı konusunda. Bizim Mart ayında yaptığımız sıkılaştırmanın etkisini çok çabuk görmeye başladık. Genelde 6-9 ay gecikmeyle geliyor. Enflasyon tahmininde orta noktayı 38’e çektik ama bandın üst tarafını (yüzde 42) kesinlikle aşacağımız kanaatinde değiliz. Endişe sektöründeyiz. Başkanla sık sık konuşuyoruz bunu. Bizim işimiz aslında endişe etmek. İyi senaryoya çok fazla ‘bet ederek’ gitmiyoruz. Ama verdiğimiz bant konusunda hiç endişemiz yok.”

Sonra benim sorum üzerine Başkan Karahan yanıtlarını sıraladıktan sonra “endişe sektörü” kavramını açtı:

“Endişe sektörü ile ilgili şunu söylemem lazım; çok konuştuğumuz bir konu. Çok sevdiğim bir laf var; eski bir merkez bankacının: “Merkez bankasının görevi endişe duymaktır”. Enflasyonun yüksek olduğu seviyelerde her zaman ihtiyatlı duruş önemlidir. Biz yukarı yönleri daha çok önem veriyoruz. Politika duruşumuzu değerlendirirken, iletişimimizi de kurarken her zaman ihtiyatı ön plana çıkarmayı daha doğru buluyoruz. Endişe sektörü sözü bunu içeriyor. İhtiyatlı duruşu.”

Peki kim söylemişti bu sözü?

Bu söz ABD’de 1990’larda (1996-1999) Fed’de görev yapan Başkan Yardımcısı Alice Rivlin’e aitti.

Rivlin, şöyle tanımlıyordu: “The job of the central bank is to worry.” Yani “Merkez bankasının işi endişe etmektir” diyordu.

Uğur Gürses