bilim

Mars’ın kapısına Gerede’den anahtar…

Önceki gün okuduğum bir haber beni çok çarpıcı bir yere götürdü. Mars’la ilgili bilimsel bir gözlem, Gerede’de başlayan bir hikayeyle tanıştırdı.

Bakın nasıl?

“Mars’ta yaşam var mı?” sorusundan çok, en önemlisi “Mars’ta yaşanabilir mi?” sorusudur. Bilim de zaten bunun peşinde. O kadar çok alanda araştırmalar sürüyor ki; Mars’taki ‘meraklı‘ yerden analizleri sürdürürken, uydularla atmosfer araştırmaları devam ediyor.

Gelelim, beni Gerede’ye götüren hikayeye…

‘Mars’ta parlayan morötesi ışıma saptandı’ haberini okurken, her zaman olduğu gibi haberde yer alan kaynağa da bakmak istedim. Haber, Mars’ın atmosferinde tanımlanamayan bir toz bulutu ve kalın bir morötesi ışıma görüldüğünü anlatıyordu. Mars atmosferinde, NASA’nın MAVEN adlı uydusunun da dolaştığı bölgede, yerden 150 km ile 300 km arası katmanda içeriği ve nedeni bilinmeyen bir toz bulutu saptanmış. MAVEN’in yörüngeye yerleştiği Eylül 2014’den beri de varmış.

15-045a

 

MAVEN’de bulunan bir iyonosfer analiz cihazı saptamış bu tozu. İleri analizleri de yapılıyormuş. Haberdeki linkten bu cihazı yapan merkezin ilgili bölümünün sayfasına gidiyorsunuz. Mars’la ilgili analizleri yapan, cihaz geliştiren epey farklı bölüm var onlardan biri.

Benim gibi meraklılar için daha fazlasını öğrenmeye iten linkler içeriyor bu tür haberler.

MAVEN’in cihazını yapan yer Colorado Üniversitesi Atmosferik ve Uzay Fiziği Laboratuvarı. Yetkili kişinin adı da altta yer alıyor:  Bob Ergun.

RobertErgun

İsim ve fotoğraf, “‘beyin göçü’ ile ABD’ye giden Türklerden biri mi acaba?” sorusunu sorduruyordu. Merakım beni buradan yürüttü. ABD’ye yerleşen çoğu Türkiyeli gibi rahat iletişim için Amerikalı isimle hitap edilmek anlaşılır bir durum.

Ama pek öyle değildi.

Ergun’un alanında 167 adet makalesi var.

‘Bob’, yani Robert Ergun’un bir de göbek adı vardı; Enis.

Peki kimdi Robert Enis Ergun?

Araştırırken, şu çıktı ortaya; ABD’de doğmuş Amerikalı üç kardeşlerdi;  David Lowrey Ergun (1952), Robert Enis Ergun (1954) ve James Christopher Ergun (1957). 5 yılda üç kardeşi doğuran anneleri Dorothy Stuart Karns (1927)  21 yaşındayken, 29 yaşındaki bir Türkle, Sabri K. Ergun’la (1918) evlenmişti.

 

sabri ergun

 

 Peki baba Sabri K. Ergun kimdi?

Sabri K. Ergun, 1918’de Gerede’de dünyaya gelmiş. Wikipedia’daki bilgiye göre 1943’te ABD’ye gitmiş. Peki 25 yaşına kadar ne yapmış? Bunu sonra öğreniyoruz. Columbia Üniversitesi’nde kimya mühendisliği okumuş, master yapmış. Doktorasını ise 1956’da Viyana Teknoloji Üniversitesi’nden almış.  Dönünce, bugünkü Carnegie Melon Üniversitesi’nin o zamanki mühendislik bölümü olan Carnegie Teknoloji Enstitüsü’nde çalışmaya başlamış. Katı durum fiziği ile ilgili araştırmalarda sorumluluk üstlenmiş. Sonra, çeşitli şirket ve araştırma kuruluşlarında çalışan Sabri K. Ergun, 2006’da yaşama veda etmiş.

Baba Ergun’un bilime katkısı ve kendi adıyla anılan bir denklik var; Ergun denklemi ya da Ergun Eşitliği. Bunun akışkan mekaniği üzerine olduğu ve akışkan yataklardaki basınç kaybını hesaplamayı sağladığı çeşitli kaynaklarda yazılı.

Bu buluş sayesinde, çelik sanayinde üretim kapasitesinin ikiye katlanabildiği anlatılıyor.

Ergun, Türkiye ile bağlarını öyle koparmıştır ki, hatırlayıp arayan bile bulamamaktadır.

Öyle ki; Prof. Erdal İnönü, 2004 yazında Assos’ta düzenlenen 2. Bilimsel Türk Sosyolojisi ve Sempozyumu’nda Sabri K. Ergun’u anlatmak ister. Bilime katkısı olan sayılı Türkiyeli bilim adamından biridir Ergun; İnönü izine ulaşmaya çalışır.

Devamını Milliyet’teki haberden okuyalım; “Ergun’un 1950’li yıllarda ABD’ye gittiğini öğrendiğini belirten İnönü, şunları söyledi: “Formülü 1950’de bulmuş ve ABD’ye gitmiş. Halen hayattaysa 80 veya 90 yaşlarında olması lazım. Kendisi ABD’de Maden Enstitüsü’nde görev yapmış. İzine bir türlü rastlayamadım. Hayatta olup olmadığını bile bilmiyorum. Ancak en son bir arkadaşımdan Ankara’da izine rastlandığına dair bir bilgi aldım. Ailesinin de izini bulamadım. Daha sonra da onun hayatı hakkında bir kitap yazmak istiyorum.

Milliyet’te yayımlanan bu haberden sonra izi bulunur Ergun’un. Öğreniyoruz ki, Ergun’un Gerede’de başlayan ABD ile devam eden hikayesinde, genç yaşta okumak için gittiği Almanya’da kesintiye uğrayan bir dönem olmuş. Belli ki, ikinci dünya savaşının ateşinde Almanya’dan kaçmak zorunda kalmış. Milliyet’teki haberden okuyalım:

Ergun, 1940’larda gittiği Almanya’dan savaş nedeniyle ayrıldığını ve ABD’ye geçtiğini belirtti. Kendisini dünya çapında üne kavuşturan ‘Ergun Denklemi’ni 1950’lerde ABD’deki çalışmaları sırasında bulan Ergun, şunları söyledi: “Yükseköğrenimime ABD’de devam ettim ve üniversitelerde dersler verdim. California’ya yerleştikten sonra benim gibi profesör olan Dorothy ile evlendim ve 3 erkek çocuğum oldu. Eşimin hastalığı nedeniyle aktif çalışmalarıma son vererek California’dan Madison’a taşındım. Profesörlük yaptığım Berkeley Üniversitesi’nde, halen okutulan birçok kitabım var. ‘Ergun Denklemi’ de hâlâ problemlerin çözümünde kullanılmaktadır.

Ergun 2006’da Madison’da yaşamını yitirir.

Çok çarpıcı ve güzel hikaye değil mi?

Anadolu’nun mütevazı bir kasabası olan Gerede’den çıkan Sabri K. Ergun’un, bugün oğlu Robert Enis Ergun ile Mars’a uzanan bu çarpıcı hikayesi çok güzel değil mi?

Politikacıların sersem popülizminden sıkılan bana çok iyi geldi.

Mars kapısına Gerede’den anahtar.

Hikaye bitmedi

Buraya kadar diye düşünenler Sabri K. Ergun’un hikayesinin acıtan tarafını da okumadan geçmesin derim;

Sabri Bey’in hiç Türkiye ile bağlantısı olmaması tuhaf değil mi? Oysa çok başarılı olmuş, adını bilimin en parlak sayfalarına yazdırmış biri için hem de? Gerçekten bir tuhaflık vardı. Ben de bunun peşine düştüm. Bakın ne çıktı.

Sabri Bey’den 10 yaş küçük Ayvalıklı doktor Hasan Horto, tıp uzmanlığı için ABD’ye gidiyor. Cleveland’da iç hastalıkları uzmanlığını aldıktan sonra Türkiye’ye dönüyor. Bir süre sonra, çeşitli yerlerde bulunduktan sonra yeniden ABD’ye gidiyor. Gittiği yer Pittsburgh. Tam da Sabri K. Ergun’un 1948’de evlendiği yer olan ve 1974’e kadar yaşadığı, Carnagie’de çalıştığı yerde. Tanışıyorlar bir vesile ile.

Dr. Hasan Horto, bloğunda bunu uzun uzun anlatıyor; Gelin Sabri Ergun’un hikayesinin derinlerine inelim…

1930’lu yılların sonları veya 1940’lı yılların başlarında devletimiz yurtdışına öğrenici göndermek üzere Türkiye genelinde imtihan açar. Liseyi yeni bitirmiş Sabri Ergun da imtihanı başarı ile kazanır. Amerika’ya fizik öğrenimi için gider. Fizik öğrenimini tamamladıktan sonra yurda döner. Gelin görün ki o dönem ne özel sektörde ne de devlet sektöründe fizik tahsili yapmış insanı çalıştıracak bir kadro yoktur. Sabri Ergun’u devlet sektöründe kütüphane memuru olarak tayin ederler. Sabri bey ekmek parasını kütüphane işinden kazanır ama, esas ilgisi,esas tutkusu fizik olduğundan asla mutlu olmaz. Herhalde devlete olan mecburi hizmetini kütüphane memuru olarak ödedikten sonra, hem buruk, hem de düşkırıklığı içinde Amerika’ya döner. Amerika’nın tanınmış üniversitelerinde hem bilimini, hem de mesleğini geliştirir. Ülkesini ve ülkesinin insanını çok sevdiğinden tekrar yurda dönüş denemesi yapar. Amerika’da uzun yıllar Türklerle teması olmadığından Türkçesi ve şivesi biraz bozulmuştur.

Akrabaları ve yakınları “sen Ermenilerin Türkçe konuştuğu gibi Türkçe konuşuyorsun” diyerek yarı alaylı bir şekilde onu eleştirirler. Dost ve akrabalar “sen Amerika’da ne tahsili yaptın?” diye sigaya çekerler Sabri Ergun’u… O da “fizik tahsili yaptım; iyi bir fizikçiyim” der. O zamana kadar, bu akrabalar, bu dostlar, hiç fizik mesleğini duymamış olduklarından olsa zahir; sorulara devam ederler. “Ne yani doktor mu oldun?” Cevap: “Hayır” “Mühendis mi oldun?” Cevap: “Hayır”. “Mimar mı oldun?” Cevap: “Hayır”. “Öyleyse avukat oldun?” Cevap: Gene “Hayır”. Sonunda bir akraba kadın, dayanamaz; cevabı kendisi patlatır “HİÇ CANIM FASO-FİSO”. Bu faso-fiso sözü, bir hançer gibi, öylesine işlemiş ki: Sabri Ergun’un yüreğine; uzun yıllar geçmiş ama etkisini atamamıştı üzerinden…Her karşılaştığımızda bu tatsız olayı hatırlardı.

Bu olumsuzluk ve acıların yanı sıra çok sevdiği ülkesinde mutlu olabileceği bir iş bulamadığından, çaresiz, bir daha geri dönmemek üzere tekrar Amerika’ya gider. Tabii bu sefer burukluk ve düşkırıklığının ötesinde, kendi ülkesine ve ülkesi insanına kızgınlık ve nefreti de birlikte taşıyarak…

Amerika’nın tanınmış üniversitelerinde tekrar çalışmalara başlar. Bilime katkılar sağlar. Dorothy Ergun hanımla evlenir, 3 oğlu olur. Ama bu sefer nerede bir Türk görse Türklerden fersah, fersah kaçar. Geçen yıllar içinde Türkçeyi tamamen unutur. Ama kan bağıdır, kan çekiyor herhalde dayanamaz, Pittsburgh’ta biz Türklere yaklaşır. Sabri Ergun’u 1969 yılında, Pitsburgh Türk-Amerikan Derneği’nin kongresinde tanıdığımda hiç Türkçe konuşamıyordu. Sadece bir türlü unutamadığı iki Türkçe kelime kalmıştı belleğinde “FASO-FİSO”… Pittsburgh’ta arkadaşlarımızdan hiç ayrılmadı. Pitsburgh Türk-Amerikan derneğinin İngilizce tüzüğünü o hazırladı. O zaman Orta-Doğu üniversitesinden mezun olmuş başarılı öğrenicilerimiz Pittsburgh’ta doktora çalışmaları için bulunuyorlardı. Bu başarılı arkadaşlarımız Türk ve Amerikan çocukları için folklor çalışmaları yapıyorlardı. Sabri Ergun dernek ve folklor çalışmalarına hem maddi, hemde manevi çok büyük yardımlar sağladı. Türkçeyi yeniden öğrendi.

Sabri Ergun 1973 yılı temmuzunda, oradaki arkadaşlarla bizleri evinde ağırladı. Bizi Türkiye’ye uğurladıktan sonra, kendisi de ayni yaz California’nın yolunu tuttu.

Dr.Hasan Horto böyle anlatıyor.

Nasıl yaralayıcı ve acıtıcı topluma geri döndük değil mi? Tutunamayanlara hoş geldiniz.

 

 

 

“Mars’ın kapısına Gerede’den anahtar…” için 2 yorum

  1. Dün gece Çoğunluk adında beni sarsan bir Türk filmini ikinci kez izledim .Üstüne bu yazıyı okudum.Sürü psikolojisine karşı durmanın sizi de etkilediğini tahmin edebiliyorum .Fakat iyi bir haberim var , ancak Kral Çıplak diyebilenler bu ülkenin yarınlarına iz bırakabiliyor sadece …

Ejder için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.