Kahtalı Mıçe yaşamını kaybetti. Vefatı bize henüz eskimemiş defterleri açtırdı.
Adıyaman Kahtalı ses sanatçısı Mustafa Aslan, (Kahtalı Mıçe) 2011 yılında “dövizzede” olduğunu anlatarak diğer “dövizzedelerle” birlikte gösterilere katılmıştı.
Kahtalı Mıçe, 2008 yılında konut almak için TL yerine Japon yeni ile konut kredisi kullandığını, o dönem uluslararası piyasalarda Japon yeninin değerlenmesi ile borcunun TL karşılığının 2011’de yüzde 80 arttığını anlatıyordu.
Japon yeni varlık ve borçlanmalar on yılları aşan uzun bir süredir sıfıra yakın faizde seyrettiğinden, muhtemelen kur riskinden habersiz Kahtalı Mıçe’ya cazip gelmişti. Ya da finansal okur yazarlığı olmayan ‘cin fikirli’ birileri bu yolu tavsiye etmişti. Ancak, Japon yeninin Ocak 2008’de dolara karşı 108 seviyesinden, 2011’de 77 seviyesinde gelerek değerlenmesi, Kahtalı Mıçe’ya büyük bir parite-kur zararı getirmişti.
Kahtalı Mıçe’nin büyük üzüntü çektiği belliydi. Ailesi ve çevresi de bundan etkilenmiştir muhakkak.
Hazine için yaparsan ne olur?
Ama yıllar sonra bu tür bir borçlanma kararını ülke Hazinesi için alanlar çok daha büyük kitlelere hasar verecekti.
2018’de bakanlık koltuğuna oturan Berat Albayrak, bu tür bir içi boş ‘cin fikirlilikle’ Hazine’nin borç yönetiminde döviz ve altın borçlanmasına yol veriyordu.
Bu yazının asıl konusu bunun sonuçlarının ne olduğu; ancak bu borçlanmaların başlatılmasıyla devamında ne olduğunu da not düşelim önce.
Bankalara faiz baskısı, masa altından örtülü faiz düşürme talimatları verilerek yapılırken, döviz kurları üzerinde baskı oluşmaya başladı. Tabii ki yine aynı ‘özgüvenle’ kamu bankaları üzerinden örtülü döviz satışları başlatıldı. Görünüşte kuru tutmak ve de hareket yokmuş resmi sağlamak için yapılan bu satışları “arka kapıdan” diye tanımlamıştım.
Öyle ki izleyen dönemlerde de örtülü faiz baskıları, yan yollardan mali sektörü sıkıştırmalarla, baskıyla yöneticileri işten attırmalarla, Merkez Bankası’na atanan mutemetlerle faiz indirimleri yaptırıldı. Enflasyon patlarken de devam ettiler. Enflasyon yüzde 60’lara vurduğunda Merkez Bankası’nın faizlerini yüzde 8’lere kadar düşürdüler.
Tasarrufçu bireyler, şirketler, kurumlar, yabancı yatırımcılar TL’den kaçmaya ve döviz almaya, yurtdışına transfere, yastık altına kaçmaya başlayınca, kendilerini ‘cin’ sanan bu mutemetler ne yaptılar ne ettilerse beceremediler, Merkez Bankası’nın net döviz pozisyonu 60-70 milyar dolar negatife geriledi. Banka döviz rezervlerini makyaj swaplarla saklama çalıştı. Ama “herkes biliyordu geminin su aldığını” …
Duvara çarpma anı yaklaşırken seçimler oldu, Bakanlığa Mehmet Şimşek’in getirilmesiyle kanama durdu. Tüm absürt işler tersine çevrilmeye başlandı.
Bugüne gelince…
Merkez Bankası’nın döviz pozisyonu Şubat ayının ikinci haftasında sessiz sedasız tüm zamanların rekorunu kırdı; Hazine yükümlülükleri hariç, swaplar dahil net döviz pozisyonu 65 milyar dolara vurdu. Ay sonları itibariyle bakıldığında tarihte sadece 2011Temmuzunda 62 milyar dolar son rekordu.
Banka rezervleri de 173 milyar dolarla rekorda.
Elde ne var?
Albayrak döneminde hızla başlatılan ve 16 Eylül 2020’de tavan yapan borçlanma, altın borçlanması idi. 2019 başlarında başlatılan altın tahvili ve altın sertifikası borçlanmalarıyla 179 ton altın karşılığı bir borçlanma yapıldı. 18 Haziran 2021’de ise toplam altın borcunda 194.2 tonla rekora ulaşıldı. İzleyen dönemde 150 tona kadar düşse de 27 Ocak 2025 itibariyle borç seviyesi 180 tonda.

Kamuya açık bilgilerde, bu altın borcunun fiyat riskinden kaçınmak için bir ‘hedge’ işlemi yapılıp yapılmadığı belli değil. Kuvvetle muhtemel ki herhangi bir hedging yoluna gidilmemiş.
Birazdan fiyatların ne olduğuna gireceğim ama, önce şunu vurgulamak gerekiyor; finansal okur yazarlık açısından Kahtalı Mıçe’ya yol gösterenin olmadığı da belli idi. Ancak Hazine gibi teknik düzeyi yüksek bir kurumda siyasi direktifle büyük bir kur-fiyat zararına kapı açacak borçlanmaya gidilmesi akıl alır gibi değil. Hele bugünkü faturayı görünce…
2010’da yerleşiklerden döviz borlanması sıfırlanmışken, Albayrak döneminde yeniden başlatılmış; çok kısa dönemde yaklaşık 50 milyar dolarlık ilave yapılmıştı.
“Kurnaz tüccar” zihniyetiyle, enflasyonla beraber yüzde 20’lere fırlamış faizlerle borçlanmak yerine yüzde 1-2’lik faizlerle döviz ve altın borçlanarak içeride fon arz edenlerin üzerine baskı oluşturmak, böylece faizleri geriletmek istenmişti.
Geçmişte Türkiye’ye ‘ağır bir ekonomi dersine’ mal olan 1994 krizi öncesinde de ekonomi yönetiminin başında olan Tansu Çiller de benzer yolları denemişti. Sonunda faturayı halk ödemişti.
‘Parlak stratejinin’ faturası
Peki bu ‘strateji’ kazanç sağladı mı? Hazine borçlanma faizini düşürebildi mi? Hazine döviz ve altın borçlanarak kazançlı çıktı mı?
2025 başındayız; ne olduğunu biliyoruz; altın-döviz borçlanmaları, kuru tutmak için rezervlerin boşaltılması, faizlerin düşürülmesi derken Türkiye tarihinde görülmemiş biçimde çok kısa sürede çok yüksek bir enflasyon patlaması hane halkının başında patladı. Hala da vatandaşlar bu faturayı korkunç bir geçim zorluğu içine düşerek ödemeye devam ediyor.
Bu yazıda Hazine’ye getirilen zararın sadece bir bölümünü ele alacağım. O da güncel bir konu ile daha dikkat çekici hale gelen uluslararası altın fiyatları ile bağlantılı.
Altın fiyatları 2024 başında yaklaşık 2000 dolarda iken, 2025 Şubat ayında 2900 dolar seviyesine çıkmış durumda.
Tarihsel hareket bağlamında 2000 dolarlık fiyat bile yüksek denilebilecekken, 2900 dolarlık fiyat gerçekten de ‘astronomik’ bir seviye.
Peki 2018’de ufaktan başlanan ve 2019 başından bu yana 6 yılda yükselen eğilimde yapılan, vadesi doldukça yeni ihalelerle yeniden yapılan altın borçlanmalarının, vadesi dolanlar ve henüz vadesi dolmayanlar için Hazine’ye yazdığı kar-zarar durumu neydi?
Doğrusu 2900 dolarlık fiyat seviyesini görünce bu defteri açarak, hesabını yaptım.
2 ve 3 yıllık vadelerle yapılan borçlanmaların bir bölümünün vadesi dolduğundan yeni ihalelerle uzatıldı. Dolayısıyla vadesi dolanlar ile henüz vadesi dolmamış tahvil ve sertifika stokunun sadece altın ons fiyatındaki değişimden dolayı Hazine’nin ne kadarlık bir zarara uğratıldığına ışık tutmaya çalıştım.
Vadesi dolanların zararı
- 2 Ekim 2017-27 Ocak 2025 arası dönemde vadesi dolan altın tahvili ve sertifikalarının miktarı 367 ton. Bu altınların ağırlıklı olarak borçlanma tarihlerindeki ortalama ons fiyatı 1677.24 dolar. Vade tarihlerindeki ortalama ise 2003.13 dolar.
Yani, 367 ton altın borçlanmasında ons başına 325.89 dolar zarar yazılmış. Bunun dolar faturası ise 3 milyar 850 milyon dolar.
Mevcut altın borç stokunun zararı
- Vadesi 27 Ocak 2025 sonrasında gelecek olan 180 ton altın, hali hazırda mevcut borç olarak bilançosunda duruyor. Bunların vadesi 26 Ocak 2026’ya kadar. Yani bir yıldan az bir süre kalmış
Burada da tablo şöyle:
Henüz vadesi gelmemiş bu altın tahvil ve sertifikalarının, ağırlıklı olarak borçlanma tarihindeki ortalama ons fiyatı 2295 dolar. Vade tarihi henüz gelmediği için bugünkü fiyatı baz alırsak 2900 dolar.
Yani, 180 ton altın borçlanmasında ons başına 604.11 dolar zarar söz konusu. Bugünkü 2900 dolarlık ons fiyatına göre gerçekleşmemiş zararın dolar faturası ise 3 milyar 495 milyon dolar.
- Gerçekleşmiş ve henüz gerçekleşmemiş ama piyasa fiyatından potansiyel zararın toplamı 7 milyar 345 milyon dolar.
- Peki Hazine’nin elinde ne kadar altın var? Merkez Bankası verilerine göre Hazine’nin Merkez Bankası’nda tuttuğu 60 ton altın var. Bu, 2900 dolarlık ons fiyatıyla, zararın 1 milyar 165 milyonunu azaltıyor.
- Böylece, Hazine’nin altın borçlanma macerasının, sadece altın ons fiyatındaki yükseliş sonucunda net faturası 6 milyar 180 milyon dolar olarak çıkıyor.
Aradan geçen 6 yılda 5 TL’den 36 TL’ye gelen dolar kurundan Hazine’ye gelen kur zararını hiç hesaba katmıyorum. O ayrı bir hesap işi.
İçi boş özgüvenle yığılan altın zararı ve borcu, halının altına süpürülmüş enkazlarında sadece biri. Temizlemek de Bakan Mehmet Şimşek’e kaldı.
İktisat fakültelerinde, finans seminerlerinde örnek vaka olarak okutulacak cinsten ‘pahalı’ bir ders…
Kahtalı Mıçe ile bitirelim…
Kahtalı Mıçe’nin şarkılarından birinde yer alan şu sözler herhalde durumu çok iyi özetliyor: “Çal çal ince havadan / gülmedim ağlamaktan / bu millet neler çekti usta ile çıraktan”.

Uğur Gürses

