2018 Ekonomik Krizi, Ekonomi, para politikası, siyaset

Merkez Bankası başkanı nasıl seçilmez?

Evine buzdolabı alırken bile eşine-dostuna danışan, internet sitelerinde ürün taraması yapıp kırk kere düşünüp taşınan, hasta olduğunda parası da yetiyorsa en iyi uzman doktoru, hatta akademik ünvanlısını arayıp şifa arayan yurttaşların ülkesinde, ulusal parasını basan kurumun başına getirilecek kişilerde liyakat, yeterlilik aramadan “tek adam” kararı ile atama yapılır hale geldi. Geldi de sonuçları hepimizi sarsıyor.  

Geldi ne mi oldu? Paramız hızla değer kaybetti.

Murat Çetinkaya’nın görevden alınarak yerine atanan Murat Uysal’ın adı intihale karıştı.

Murat Uysal’ın 2001 yılında Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Finans Enstitüsü’nde verdiği “Enflasyon Hedeflenmesi, Dünya’da ve Türkiye’deki Uygulanması” adlı tezinde belirgin biçimde intihal yapıldığı görülüyor. Öyle ki ABD’li iktisatçı Mishkin’den başlayıp, Merkez Bankası iktisatçılarının makalelerine uzanan bir intihal.

Twitter’da önce şurada yazılmış bu intihal iddiası: Kemal Kızılca (@fkkizilca) tarafından.

Sonra ise Research Ethics Econ@EconResEthics hesabınca listelenmiş nereden intihal yapıldığı.

Sonra Can Okar da (@canokar) listelemiş.

Şu üç makaleden paragraf paragraf aynen intihal yapılmış, açıkça görülüyor:

Mishkin (2000), “Inflation Targeting in Emerging Market Countries”,

Kadıoğlu et al (2000), “Inflation Targeting in Developing Countries”

Altınkemer (2001), “How Did They Manage the Floating Crisis?”.

Uysal’ın tezi YÖK sitesinde duruyor. Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Finans Enstitüsü’nde 2001’de kabul edilen, bu sayfalarca “kopyala-yapıştır” intihal yapılmış yüksek lisans tezinin “tez danışmanları”, bugün Borsa İstanbul Başkanı olan Erişah Arıcan, Suna Oksay ve İlhan Uludağ.

Hesap sormanın, hukukun el üstünde tutulmadığı yerlerde mümkün bu; hem intihali yapanlar için, hem de basıp onayı geçenler için intihal bir teze.

Paramızın itibarını koruyacak kurumun başına intihal yaptığı açık olan birini getirirken sorun bir değil iki.

Yurttaşlarının refahı ülkemizden çok daha yukarıda olan gelişmiş ülkelerde, kendi paralarını basan merkez bankalarının başına bir başkan atarken “kırk elekten” geçirmelerinin sebebi de bu, sonucu da.

Kırk elekten geçirdikleri için paraları daha istikrarlı, paraları rezerv para olarak kullanılıyor.

14 Mayıs 2016’da Sosyoloji mezunu Murat Çetinkaya Merkez Bankası başkanlığına atandığında yazdığım yazımdan bir alıntıyı paylaşayım;

Bakın, gelişmiş bir ülkede merkez bankasına başkan ataması nasıl yapılıyor?

2013’de Britanya Merkez Bankası’na başkan ataması yapılmadan önce ilana çıkılmış. Aranan özellikler sayılıyor. Deneyim aranıyor, finansal piyasalar ve makro ekonomi bilgisi. Liderlik ve yönetim, iletişim yeteneği de. Politika geliştirme, uygulama yeteneği aranıyor ki; değişen koşullarda manevra yapabilsin.

Aranan koşulların, ‘okulda gördüğü’ ders bilgisinin çok ötesinde olduğu açık. “İşi iş başında öğrenir” ya da ‘paraşütle indirelim, bir 4 yıl öğrensin, sonra ‘içeriden’ deriz’ diye de düşünülmemiş.

Süreç çok açık; adaylar önce bir komite tarafından 9 kişiye düşürülüyor, sonra 6’ya. Hazine Bakanı bu 6 adayla mülakat yapıyor ve adayını Başbakana bildiriyor. O da Kraliçe’ye. Ama belirleyici olan kurallardır. Hazine Bakanı’na kendi seçtiği değil, liyakat süzgecinden geçen adaylar gelir. Sonrası ise ‘ton farkıdır’. Başbakan ‘şunun adını yazın kararnameyi yollayın’ demiyor.

Britanya Parlamentosu Hazine Komisyonu neden Mark Carney’in atandığını şöyle açıklıyor; “Britanya Merkez Bankası’nın guvernörü olmak için gereken profesyonel özelliklerin, kalitenin, deneyimin ve kişisel bağımsızlığın bulunduğu sonucuna vardık”.

Gelişmişlik, kurum ve kurallarla ilgilidir; pozisyonların liyakatle doldurulup doldurulmadığı, o koltuktan işlerin nasıl yönetildiği ile ilgilidir, kişilerle değil.

Britanya gibi küresel ölçekte görece yüksek refah olan bir ülke, ‘zenginiz zaten, ne kaybederiz?’ diye düşünmeden, neden ‘kılı kırk yararak’ yarışma esaslı bir merkez bankası başkanı ataması yapıyor dersiniz? Hatta daha fazlası, yurttaşı olmayan birini merkez bankası başkanı olarak seçerek, neden ulusal parasının itibarını ona emanet ediyor? Acaba Britanyalılar kendilerine güvensiz mi?

Meraklısına, Mark Carney’in Britanya Parlamentosu’ndaki Hazine Komisyonu’ndaki mülakatta sorulara verdiği 45 sayfalık yanıtları okumasını, 4 saate yakın mülakat kaydını izlemesini tavsiye ediyorum. Bu bile tek başına, bir ülkenin kendi parasını basan kurumun başına birini atarken nasıl titizlendiğinin nişanesi olarak kayıtlarda duruyor. ‘Büyük devlet’ iddiasında olan bir ülke için önemli bir ‘nişan’.

İşte Mark Carney’in o kaydı; Britanya Merkez Bankası’na başkan olarak atanmadan önce Britanya Parlamentosu’nda Hazine Komitesi’nde geçirdiği “sözlü sınavın” 3 saat 44 dakikalık kaydı aşağıda.

“Milli irade” ise kallavi bir parlamento ve esaslı bir milli irade. Hem de “çoğunluğu alan hepsini alır” değil, her seçilmiş grubu içine alır biçimde.

Tekrar başa dönelim; ortak akılla, sorgulayarak, liyakata ve deneyime dayalı olarak neden bu ülke milli parasının itibarını intihalci birine teslim eder? Nedir bu gelişmişlerin bilmediği, bizim tek adamlarımızın bildiği sır?

Uğur Gürses